25 Ocak 2011 Salı

Kral Çıplak

Boşanma oranları her geçen gün artıyor, en azından gazeteler öyle söylüyor. Bu artış insanların artık daha kolay boşandıklarının bir göstergesi olabilir. Ama boşamanın artık daha az yıpratıcı ve daha kolay katlanılır olduğunun bir göstergesi kesinlikle değil. Sadece artık terapistlerin daha fazla müşterisi var.

Bugünlerde en yakın arkadaşım boşanıyor ve hayatına devam edeceğini söylüyor. Bense sadece gözlerine bakıp ne kadar iyi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ortada bir trajedi yok; aldatılan eş, dayak yiyen eş, kumar, içki problemleri hiçbiri yok. Sadece sevgi bitmiş! Ama esas trajedinin bu olduğuna inanıyorum ve düşünmeden edemiyorum; boşanmak ne demek?

İnsan sevgilisi ile kavga ederse bağırıp çağırıp kendi evine dönebilir. Artık onu sevmediğine karar verirse tercih ettiği terk etme klişelerinden birini seçip uygulamaya koyabilir. Peki ya eşiniz gelip sizi artık sevmediğini söylerse ya da siz artık onu sevmediğinizi fark ederseniz ve evliliğin devam etmesini istemezseniz ne olur? Sevgiliden ayrılmak kolay, ne kadar yaşanmışlık olursa olsun olay genelde “al misketlerini, ver bebeklerimi” tadında kalır. En fazla sevdiğiniz bir tişört, bir iki CD bırakırsınız geride. Çoğu zaman pay edilmesi gereken fazla şey yoktur, daha ziyade gözden çıkarılan şeyler olur. En önemlisi de o doğru kişi değilmiş diye kendinizi avutma imkanınız olur. Ne de olsa doğru kişi olsa hikayeniz bir mutlu sonla yani bir düğün seromonisi ile biterdi. Ama zaten mutlu sona ulaşmış ve ikinci perdeye geçmişseniz o zaman kendinizi nasıl avutursunuz? “O doğru kişiydi ama bu yeterli değilmiş” mi dersiniz yoksa “doğru kişi değildi ama ben göremeyecek kadar kördüm” mü? Üstelik bu hayat bir yanılsama mı, acaba aşk sevgi hepsi bizim kafamızda birer kurgu mu paranoyasını yaşamanın yanında, bir de çocuklarınızı, çalışıp didinip aldıklarınızı, yakınlarınızın hediye ettiği kıymetli şeyleri, evdeki köpeğinizi, ortak arkadaşlarınızı paylaşmaya kalkın bakalım neler oluyor? Kimileri içinden, “sevda bitmişse bunların ne önemi” var diyebilir. Ancak ortak kurulan bir hayatın ve düzenin paylaşılması, size yeni baştan yapılması gereken bir kaba inşaat bırakır. Boşanmak, hayata devam etmek değil, hayata yeniden başlamak demektir. İşte tam da bu yüzden zordur. Kaçımız üniversite sınavına hazırlandığımız, geceler boyu ders çalıştığımız zamanlara dönmek ister. Birşey sahibi olmak için borç ödediğiniz ya da bir yerlere gelmek için sürekli didindiğiniz zamanları düşünün. İşte boşanmak tam da bunun duygusal boyuttaki hali gibi olabilir. Birini sevmek, eş olarak kabul etmek, evcilleşmek, huylarından taviz vermek, beraber yaşamayı öğrenmek oldukça zaman ve emek isteyen şeylerdir ve kimse katettiği yolları geri dönmek istemez. Ama boşanırsanız duygusal hayatınızla ilgili tüm o güven ve sadelik durumunu kaybedip yolun başına dönersiniz. Sevdiğiniz ve sizi sevdiğini düşündüğünüz birinin olması insanı güçlü yapar, evli insanları biraz daha kalender görünmesi sanırım bundandır. İçinde ne olursa olsun bir “yuva” sahibi olmak insanın kırılganlığını azaltır. Oysa ki hayat eşinizi hala bulamadığınız ve “çıkma” piyasasında olduğunuz günlerde piyasa hep dalgalıdır. Hisseleriniz tavan da yapabilir borsa da çökebilir. Düzen ve güven yoktur sadece daha sağlam bir yatırım için sermaye biriktiriyor olursunuz ve bu da sizi kırılgan yapar. Kendinize güveniniz tahmin edemeyeceğiniz şekilde sarsılabilir, kazandırmasını umut ettiğiniz durum size ciddi para kaybettirebilir. Boşanınca bu piyasaya geri dönersiniz ama risk alma hevesiniz ve beceriniz alınmış olarak... Üstelik geride uğraşmanız gereken pek tatsız şeyler de vardır.

Herkes yüksek sosyeteye mensup olmadığına göre ortalama evli bir çiftin sahip olduğu bir ev, bir araba, bir çocuk, bir evi dolduracak kadar eşya ve en fazla bir düzine arkadaşla kurulu bir sosyal hayatın nasıl paylaşılacağını düşünün. Hangisini kim alacaktır ve kim daha karlı çıkacaktır? Evlenmek biriyle ortaklık kurmaya benzer, kar edince beraber kazanır ve zarar edince beraber kaybedersiniz Oysa ki boşanmak bir yarışma gibidir asla iki kazananı olmaz!
Düşünün, boşanma ile hayatınızın bir yerlerinin eksik kalmaması mümkün mü? Evlilik gibi boşanmanın da doğal olduğunu söyleyenlere cevabımdır ki boşanmak, sadece artık sevmediğinizi ya da sevilmediğinizi kabul etmek değildir. Birinin gelip kariyerinizi silmesi ve hadi çalışmaya sıfırdan başlıyorsun demesinin duygusal eşitidir boşanmak. Tabi ki insan kariyerine de duygusal hayatına da yeni baştan başlayabilir. Ama pek çok kişi için o yarım kalmışlık duygusundan ve zamanım heba oldu vahlanmasından kurtulmak hiç de kolay olmaz. Üstelik bu boşanmayı isteyen taraf kim olursa olsun geçerlidir.

En kötüsü de sanırım boşanmanın yarattığı hissin birinin “kral çıplak” diye bağırması gibi olmasıdır, çünkü burada kral siz olursunuz.Yani bir dünya kurup emekle onu geliştirdiğiniz bir anda birisi size herşeyin yalan olduğunu söyler. Sormadan edemeyeceğim; sevginin bitmesi mümkünse ve bu herkesçe biliniyorsa ölüme kadar seveceğim diye yemin etmenin anlamı nedir? “Şartlar ve hislerim elverdiğince” diye yemin etsek daha gerçekçi olmaz mı? Tabi ki birbirini artık sevmeyen insanların bir arada kalmak için kendilerini zorlamaları taraftarı değilim. Ama birşeylere olan inancınızın çalınmasının bedelini kim ödeyecektir?

Ödeyecek kimse olmadığı için biz de acısını bulabildiklerimizden çıkarıyoruz. Bu da ya birşeylerin paylaşımı kavgası ya da çocukların duruma alet edilmesi şeklinde vuku buluyor.

Çözüm nedir derseniz aslında çözümü yok. İnsanlar evlenmeye, çocuk sahibi olmaya sonra “gerekirse” boşanmaya devam edecekler. Boşanma sonrası hayatına devam edebilenler aslında kaybettiklerinin yasını bitirip yeni bir hayat kurmayı başaranlar olacak. Edemeyenler olacağını ise düşünmek bile istemeyiz. Sadece başkalarının başına gelen kötü şeylerin asla bizim başımıza gelmeyeceğini düşünürüz. Ne de olsa birisi “kral çıplak” diye bağırana kadar hepimiz giyiniğizdir.

Hiç yorum yok: