3 Aralık 2008 Çarşamba

Hayatı başkaları üzerinden yaşamak

Hıhh bu ben değilim diyorsunuz, değil mi? İnsanın öyle olsa bile kendine dahi itiraf edemeyeceği bir itham bu. Bir kere başkalarının ne dediğine aldırmamak daha cool bir duruş. Başkaları üzerinden hayatı yaşamak ise tam bir looser (hayatta kaybeden) vaziyeti, ezik mi ezik bir şey. Kimse böyle yaptığını kabul etmez. Tıpkı herkesin kendi aklını beğenmesi gibi başkalarının ne dediğine de aldırmadığımızı söyleriz. (Bu arada yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim. Bu lafa bayılırım: “Dünyada en adaletlice dağıtılan şey akıldır. Neden mi? Çünkü kimse kendine düşen akıl hissesinden şikayetçi olmaz. Nasıl olsun ki aklını beğenmemesi için aklından ötesini görmesi gerekir.”)
Hepimiz kendimizi diğerlerinden farklı, herkesten daha özel, şahsına münhasır olduğumuzu zannediyoruz. Kendine güvenli, kendi için yaşayan, sadece kendi istediklerni yapan portreler çizmeye bayılıyoruz. Peki öyle miyiz gerçekten? Etrafımdakilere bakıyorum ve de kendime.. Pek de öyle olmadığını görüyorum. En basit örnek süslenip bir yere gidince “aaa kimin için süslendin?” diye sorarlarsa “kendim için tabi ki, ben hep kendim için süslenirim” diyoruz. Halbuki gerçekten kendi için süslenen kişi yanında kimse olmasa bile askılı ipek geceliği ile uyuyan, evde en şık kıyafetleri ile gezen, dışarı çıkmayacağı günler de bile saçına fön çektiren kişidir. Var mı böyle tanıdığınız?
Pek çok anne baba hayatı çocukları üzerinden yaşamıyor mu? Çocukları artık onlara ihtiyaç duymadıkları, fikirlerini almadıkları zaman boşluğa düşmüyor mu?
Muhitlerinin normlarına aykırı eylemlerini saklamadan gizlemeden yapan kaç kişi var? Mesela Fransız koleji mezunu bir arkadaşım, ortaokul mezunu kuzeni ile evlendi, tahmin edeceğiniz üzere düğününe kolejden bir tek arkadaşı bile davetli değildi. Bir başka arkadaşım evli bir adamla hem de eğitim seviyeleri hatta ekonomik durumları bile eşit olmayan bir adamla ilişki yaşadı ama böyle bir ilişkisi olduğunu ben çok sonradan başkalarından öğrendim ve devam ettiği sürece de asla diğer erkek arkadaşların konu edildiği gibi bunu dillendirmedi. Aaaa amma da arkadaşların varmış diyenleriniz vardır. Siz hep mükemmel kişilerle arkadaşlık ediyorsunuz değil mi? J
Mutluluk konusunda da durum aynı değil mi? Pek çok kişi elindekilere şükretmek için başkalarının kötü durumlarını görmeyi beklemiyor mu? Ancak başkları ile karşılaştırıldığında elimizdekilere kıymet biçmiyor muyuz? Gerçekte mutlu olmadığı halde aman millette ne kötü eşler var deyip bizim olana sarılmak, ya da tam tersi falancanın eşinin yaptığı bir şeyi bizimki yapmıyor diye carlamak, arkadaşınızın terkedildiğini duyduğunuzda her gün kavga ettiğiniz sevgilinizle olan ilişkiniz için tahtalara vurmak veya Ayşe’nin kocası gibi bir gün olsun beni şımartmadın diye kocanıza laf sokmak... Birini ya da öbürünü mutlak yapıyoruz.
Çocuklarımız da nasibini alıyor elbet, “falancanın oğlu ... okulunu kazanmış sen sınıfı zor geçiyorsun” gibi cümleler de karşılaştırmanın sonucu değil mi? Kızımın dişi yaşıtı olan çocuklardan birkaç ay geç çıktı diye eşime en az 3 kez sormuşluğum var: “acaba bir dişçiye mi gitsek?” Parkta salıncakta birbirini tanımayan annelerin klasik muhabbeti “sizinki kaç yaşında?”. Sorudaki maksatta şu, çocuğun boyunu, kilosunu, hareketlerini kendi çocuğu ile karşılaştıracak ki kendinin ki önde mi geri mi kalmış anlasın. Yanlış anlamayın ben de yapıyorum, farkım yok berikilerden. J
Daha da fena düzeyi var bu durumun, yani başkaları üzerinden yaşamanın; kendini değerli kılmak için başkalarını değersiz kılmaya çalışanlar, kendi mutsuzluğunu kapatmak için milleti birbirine katanlar, birinin bozulduğunu görmekten zevk alanlar, kendi güvensizliklerini kapatmak için hep karşısındakinin sinirine dokunacak eleştirilerde bulunanlar var hayatta. Sokakta gördüğü çok hoş bir hemcinsinin en acil tarafından bir kusurunu keşfetmek (özellikle kadınlarda), kendinden başarılı gördüğü birinin başarısız addeddiği bir yönünü bulmak (iyi iş buldu ama koca bulamadı, evlendi ama hala çocuğu yok vs.) bazıları için çok normal. Ama siz öyle değilsiniz, asla yapmazsınız değil mi? J
Etrafınızdaki arkadaşlarınızın, çalışma ortamını paylaştıklarınızın en az bir yönünü kıskanmıyor musunuz? Kıskanılacak hiçbir yönü olmayanlar zaten kayde değer değil sizin için, de...bir şeyini kıskandıklarınızın kusurları dikkatinizi çekmiyor mu? “Ay yakışıklı sevgilisi var, ama herif çok cimri”, “3 dil biliyor ama ne işine yarıyor sonuçta maaşı benimle aynı değil mi?”.
Bu liste böyle uzar gider. Demem o ki aslında hepimiz hayatı başkaları üzerinden yaşıyoruz. Bu kimi zaman kıskanmak, kimi zaman “millet ne der” diye kendimizi frenlemek veya saklamak, kimi zaman mutluluğumuzu ya da mutsuzluğumuzu başkalarının hayatları ile ölçmek şeklinde zuhur ediyor. Başkalarının ne dediğine aldırmayan, hep kendi istediği gibi yaşayan kimseye özenmeyen tipler gerçekten parmakla gösterilecek kadar az. Mesela Aysel Gürel gibi giyimininde, konuştuklarında, ilişkilerinde başkalarının etkilerini sıfırlayan insanlar var elbet. Ama onları da kısaca deli diye ayıklıyoruz. Rahmetli bir röportajında “bana deli demelerine izin verdim, böylece istediğim gibi davranma özgürlüğüm oldu” kabilinden birşeyler söylemişti.
Biz normal(!) insanlara ise tek seçenek kalıyor, hayatı başkaları üzerinden yaşamak ama öyle değilmiş gibi yapmak!

1 yorum:

Kadir dedi ki...

Bu kendim için süsleniyorum mevzusuna açıkçası çok güldüm. İşyerinde bir bayan arkadaşımız da diyor bunu. Kendim için, kendime saygımdan süsleniyorum diye. Bu örneğiniz iyi oldu. Bir daha mevzu açılırsa bu ipek gecelik mevzusu olmasa da başka bir örnek vereyim.

Başkaları üzerinden hayatı yaşamak ve hayatı ona göre anlamlandırmak esasında gayet doğal, olan, belki de olması gereken bir olgu. Kendi başına buyruk yaşamak demek, tek kalmak, yalnız kalmak demektir.

Konya'ya gitmek için yola çıkıp hayatı başkası üzerinden yaşayıp göremeye, ıhlara ya gitmenin bir sakıncası olmamalı.

Ayrıca çocuğu olmayan kişilerin insanları çocukları üzerinden hayatlarını yaşıyorlar dayatması çok saçma. Önce bir çocuk sahibi ol sen yegenim diyesim geliyor :=)