27 Kasım 2008 Perşembe

İşsizlik sendromu

Tatsız bir konu olmakla birlikte değinmeden edemeyeceğim. Son günlerde bangır bangır işsizlik konuşuluyor. Hiçbirimiz global kriz gerçekten Türkiye’ye ulaştı mı yoksa krizin “k”sı bile bundan fayda sağlayacak kişilerin ekmeğine yağ mı sürdü bilmiyoruz. Benim finansal piyasalara fazla kafam basmaz, borsa falan dimağımın pek almadığı şeylerdir. Risk sevmeyen, sağlamcı bir tip olduğumdan olsa gerek ilgilenmem, bu yüzden de bilgi haznemi bu konulara yormam. Ancak birkaç kez makro ve mikro ekonomi, şirket finansı, finans gibi dersleri almış biri olarak hala, durumu zorda olmayan, karı büyümekte olan koca bir bankanın 1400 kişiyi işten çıkarması ile krizi ilişkilendiremiyorum. Yine bir başka Türkiye devi firmanın ya sendika ya biz diye binlerce sendikalı işçisini işten çıkarmasının kriz başlığı altında değerlendirilmesini anlamıyorum. Bana öyle geliyor ki krizin lafı radikal değişiklik yapmayı, kadrolarını değiştirmeyi düşünen firmalara bahane oluyor. 1400 kişiyi tek tek işten çıkarmak için hepsine bahane bulmak zor, kriz geldi diye tek sebeple kapı önüne koymak kolay. Üstelik kriz olduğunda gerçekten perişan olanlarda zaten iş sahipleri değil ki, hangisi geçirilen bunca krizde batmış, hangisi bir jetini, bir yatını satmak zorunda kalmış? Kriz de batanlar da orta halli tüccar, esnaf falandır. İşsiz kalan beyaz yakalılardır. Açıkçası ben apolitik biri olmayı tercih edenlerdenim, zengin düşmanlığı yapan tiplerden hiç değilim, zengin olmak istemeyen insan var mı? Ancak üniversiteden 2000 yılında mezun olmuş biri olarak 2001 ve 2003 krizlerinin dilimde bıraktığı acı tat hala geçmedi. Türkiye’nin en iyi üniversitesinden mezun olup aylarca iş aramak, sonunda küçük bir firmada komik bir maaşa çalışmak, başvurduğum binlerce firmadan cevap bile alamamak, sonrasında da eleman alımını çoktan durdurmuş adam gibi uluslararası firmalardan hiçbirine girememek yüzünden, pek bir hevesle başladığım ve babamın “kızım akademisyen ol” öğütlerine “hayır ben özel sekötrde çalışacağım” diye atladığım çalışma hayatından çabucak sıtkımın sıyrılmasına sebep oldu. Benden birkaç yıl önce mezun olanların girdikleri firmalarda aldıkları maaşları ben 5 yıl sonra bile alamadım. Şansıma en berbat Türk firmalarında, en abuk şeylerle uğraşarak, verilen maaşa razı olarak çalıştım. İlk çalıştığım firmada kriz oldu diye patron öğle yemeklerini kaldırmış yerine sandiviç vermeye başlamıştı, hatta sandiviç malzemeleri buzdolabında duruyor onu bile biz hazırlıyorduk. İkinci çalıştığım firmada, genel müdür yardımcısının dinsel tacizlerine (modern görünüm altında yeşilci bir anlayışla İK yöneticiliği yapmam gerekiyordu), kriz bahanesi ile maaşların düşürülmesine (tam bu sırada kiralık plaza katının GM odasının parkelerini yenilemek masraftan sayılmıyordu) katlandım ancak bostancı maslak arası sabah akşam 4 saat alan ulaşım sorunsalına azalan eleman sayısı nedeniyle servisimizin iptal edilmesi ve 5 kişi bir arabada işe gelmek zorunda bırakılmamız eklenince koptum. Beşinci olan bendeniz her sabah Çamlıca’ya kadar kendi imkanları ile gidiyor, Çamlıca’da ikamet eden diğer 4 erkek ile maslak’a kadar korkunç bir yolculuk yapıyordum. Dinci geçinen bu pis kokulu adamlar bari önde sen otur bile demiyorlardı. 5 yıllık kısa iş hayatımda profesyonelliğe, insanlığa ve de insan dimağına sığmayan milyon tane hikayem oldu, anlat anlat bitmez. Sonunda ya delirip katil olacağım ya da işsiz kalacağım diye istifa edip çıktığımda yeniden işsizler ordusuna katılmaya fazla tahammül edememiş ve yine bulduğum ilk işe girmiştim. İstanbul’da tek başına yaşayan ve zaten evinde oturduğu babasından bir de cep harçlığı almayı gururuna yediremeyen biri olarak fazla şansım olmamıştı. Adam beni onca yıl okutmuştu ve işsiz olmamın onda yaratacağı üzüntüyü düşünmek beni daha da üzüyordu. Son işimde 2,5 yıl çalııp rekorumu kırdım. Orada da şaçmalığın dik alası denecek çok şey oldu ama o kadar kötü anmıyorum. Sonuç olarak ekonomik krizlerin sonuçlarını, işsizlik, sonra da “berbat işçilik” olarak bizati yaşadım. Ama gerçekte firmaların krizden falan etkilenmediklerini gördüm. Yemeğimizden kısan patronum Ömerli’deki Kasaba’dan kendine malikane tarzı bir ev aldı, maaşları düşüren genel müdür kısa süre sonra plazada daha lüks bir kata taşınma kararı aldı (kendi duşu olsun diye), son firmamdakiler de aynı teraneydi. Krizler vatandaşı, çalışanı vurdu patronu değil. Tabi işinin hem işçisi hem patronu olanları tenzih ederim.
Televizyonda işsizlik tartışılıyor gene, yine başa döndük. Ağlamaklı haldeki adam 28 yıllık çalışma hayatından sonra işsiz kaldığını karısından çocuklarından utandığını, ekmek getiremediği evde yemek istemekten utandığını söylüyor. Artık çalışmasam da, eşim kendi işini yapsa da korkuyorum, işsizlik lafı bile her an işsiz kalabilirim ve o duygusal sefilliğe geri dönebilirim hissi uyandırıyor. Allah’ım sen yardım et, hem işsizlere hem bize. Parasına para katanlara da akıl, merhamet ihsan eyle diyorum.

1 yorum:

Kadir dedi ki...

Ben de 2003 mezunuyum, maddi durumu benden daha iyi durumda olmayan arkadaşlarım yurtdışına gitti, dil için. Ben ise çeşitli sebeplerden dolayı, birisi de smmm sınavını kazanmış olmamdı, türkiye'de kaldım.2007 senesinde kadar üç kuruş maaşa, işi hakkıyla ögrenebilmek adına muhasebe bürosunda süründüm, çalıştım. ha şimdi halimden memnun muyum, Çok şükür.

Bu yüzden sanırım bu aralar bir çok kişi 1.500- 1.900 Tl maaş aralığındaki polislik meslegi üzerinden koşturuyor.