12 Aralık 2008 Cuma

Geçmiş Bayram Üzerine

Köşe yazarlarına öykünüp bayram zamanı eski bayramlar ya da kesilen kurbanlarla ilgili bir yazı yazmak vardı...Ama ben yaşamak yerine yazanlardan olmamak adına bayram boyunca laptopumu açmadım. Öyle olunca da yazım geçmiş bayram üzerine olacak haliyle. Anlatacağım şey de bayramda ne yaptığım. Aslında bayramları, hatta klişe haline gelen “büyüklerin çocukluk bayramları”nı çok severim. Ne zaman nostalji yapsam babamın “nostalji yaşlılık belirtisidir” lafını hatırladığımdan artık modern dünyanın günümüz koşullarında olabilecek en iyi bayramı geçirmeye çalışıyorum. Bayram öncesi evimi temizledim, çikolatalar (hem eve hem götürmek üzere) aldım, yemeklerimi hazırlayıp dolabıma koydum hatta zeytinyağlı dolma bile sardım (ki bu daha da bir yaşlanma belirtisi olsa gerek). Kızımın ve bakıcımız Halide’nin bayramlığını almayı, kendime de yeni sayılacaklardan bir bayram giysisi kombinlemeyi unutmadım. Eşim çok çalıştığı ve kısıtlı tatil imkanlarından biri olduğu için çalışmayacağı toplam üç gün için bir program yaptık. Birinci günü tamamen aileye aitti (ki bu kayınvalidem, görümcem, kayınbiraderim ve eşimin en sevdiği amcasını içeriyor). Genelde Ramazan bayramını burada, kurban bayramını ise Erzurum’da yaşayan benim ailemin yanında geçirdik. Ama bu sene abimin 6 yaşındaki kızı ile benim 20 aylık kızımın birlikteliğinin bize huzur vermeyeceğine kanaat getirdiğimizden, her gün misafirlerle dolup taşan, kurban kesmenin (genelde milka ineği büyüklüğünde bir şey oluyor) ve dağıtmanın ciddi bir seremoni olduğu baba evine sadece 3 gün için gidip orada da çocuklarla bir kabus yaşamak istemedik. Biz de kurban keseceğimizden diğer bayramlarda kahvaltıya gittiğimiz kayınvalideme bu sefer öğlen gitme kararı aldık. İlk defa erken kalkıp bayram namazına bile yetişen eşim dönünce mükellef bir sofrada hep birlikte kahvaltı ettik, aile büyüklerimizi arayıp bayramlaştık, bayram harçlığı, süslenme falan derken sonra eşim gidip kurbanımızı kesti. O arada ben de arkadaşlarımı aradım, çoğusuna da mesaj attım ama öyle genel ve saçma bir mesaj yerine hepsine ayrı ayrı mesaj yazdım. Sonra eşimin getirdiği etleri parçalayıp poşetledik. Sonra da kayınvalideme gittik. Bu sene yemekden ziyade bir çay sofrası olmasını kararlaştırmıştık, bu sebeple ben de arife gününden iki tepsi poğaça yapmıştım. Kayınvalidem dayanamayıp yemek de pişirse de hepimiz kısır, zeytinyağlı dolma, karışık kızartma gibi yiyeceklerle doyduk. Kızım da sofra zamanı öğlen uykusunu uyuduğundan mükemmel oldu, o uyanınca da tatlılarımızı yemeğe dışarı gittik. Akşama da eşimin amcasına davetliydik, orada başka akrabalar da vardı. Akşamı kızımın uyku saatine göre sonlandırıp evimize geldik. İkinci ve üçüncü günlerde de sevdiğimiz arkadaşlarla program yaptık, dışarıda buluştuk. Erenköy Play Barn, biz ve çocuklu diğer arkadaşlarımız için, biz sohbet ederken çocukların rahat rahat yayıldığı ve ablalar ile oyun oynadığı bir yer olarak kurtarıcımız oldu. Kapalı bir mekanda gezip, yiyip içip sohbet etmek içinse Palladium’a gittik. Üç gün su gibi akıp geçti. Her gün bir sürü insan gören, mekan değiştiren kızım da yorulmuş olsa gerek ki geceleri deliksiz uyudu. Her ne kadar annem, babam, abim, eşi ve yeğenimi görememenin burukluğu olsa da kısıtlı zamanımızı hem bayramı bayram yapan şeyleri yaparak hem de gönlümüzden geçtiği gibi arkadaşlarla buluşarak en iyi şekilde değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Herkesin de güzel bir bayram geçirmiş olmasını diliyorum, her ne kadar geçmiş olsa da....

Hiç yorum yok: