16 Aralık 2008 Salı

Issız Adam


En kötü huylarımdan biri, en sıkışık zamanlara başka işler sıkıştırmam, durumu kendim için daha da zora sokmamdır. 30 sayfalık bir odev verip sunumunu yapacağım, eşimin ofisi için görüşmelerimin olduğu bir haftaya, bir de bir arkadaşıma, gösterimden kalkmak üzere olan Issız Adam filmine beraber gitme sözü verdim. Söz verince kolayca cayabilen tiplerden olmadığım için de, sabah 11.15 seansı gibi benim için abuk bir saatte sinemaya gittik (ki gece 5’de yatmıştım). Neyse görmesem, vizyondan kalksa pişman olurdum o bakımdan iyi oldu. Ama tabi filme gidince film hakkında yazmak da bana farz oldu!
Birçok kişi filmden ağlayarak çıktığını yazmış, özellikle de erkek karakter Alper için ağladıklarını söylemişlerdi. Beraber gittiğim kız arkdaşım da onlardan biri oldu ve filmden ağlayarak çıktı. Ben ise “beter olsun lavuk” diyerek... Sebebine gelince tabi ki anlatacağım.
Filmin konusuna girmeyeceğim, izleyenler bilirler, izlemeyenlere de ayıp olmasın. Öncelikle filmin izleyici kitlesi ile ilgili bir tespitim var. Filme giden kadınları üçe ayırabiliriz. Birinci grup benim hala şanslı mı şanssız mı olduklarına karar veremediğim, ilk flörtleri ile evlenen veya gerçek bir ilişkiyi sadece eşleri ile yaşamış olanlar. İkinci grup daha önce başka ilişkileri olmuş ama sonunda evlenmiş ve mutlu kadınlar, üçüncü grup ise filmdeki gibi ilişkileri yaşamış, terkedilmiş ve filmdeki gibi adamlar yüzünden hala mutluluğu yakalayamamış kadınlar (ki şu an evli ya da bekar olmaları fark etmez).
Sanırım filme ağlayanlar birinci ve üçüncü gruptakiler. Birinci grup nedense adama acıyıp, durumu dramatik bulanlar. Üçüncü grup ise adamdan ziyade kendine ağlayanlar, acaba beni terk eden adam da arkamdan böyle üzüldü mü diyenler. İkinci gruptakiler ise yani benim gibiler ağlasak ağlasak ancak kıza ağlarız, ki bence onun da ağlanacak durumu düzelmiş, artık gerek yok. Adam içinse tek söyleyeceğim “beter olsun, hatta bence sonunda siroz falan olmalıydı” demek.
Çağan Irmak’ın hikayesi çok bilindik bir metropolitan ilişki hikayesi, sadece daha önce kimse ilişkileri anlatırken bu kadar dürüst olmadığından (en azından erkekler açısından) çarpıcı gelen bir hikaye. Ve bence filmin adı adama acıyan şekilde “Issız Adam” değil “Alçak Adam” olmalıydı.
Bağlanma korkusu sadece erkeklere has değil, bilmeliler ki kadınlar da bağlanmatan korkuyor. Biri ile evlenin ya da ilişkiye girin farketmez, anlamı şudur ki: “ben sana, başka sevgili, başka aşk ihtimallerinden, hatta daha iyi olma ihtimallerinden bile vazgeçecek kadar değer veriyorum”. Bu bir fedakarlıktır, hele de gençseniz daha da büyük bir fedakarlıktır, çünkü gerçekten daha iyi, daha harika sevgililer bulma şansınız gerçektir, varsayım değildir. Buna rağmen birini sevmek ve o sevgiye sahip çıkmak da cesaret isteyen bir şeydir. Ve bu konuda kadınlar erkeklerden daha cesurdur.
Sonuç olarak filmi izleyin mutlaka, ama ağlarım diye gitmeyin, seyrettikten sonra ağlayıp ağlamayacağınız zaten sizin hikayenize bağlı olacaktır, boşuna mendil almak için erken davranmayın.

1 yorum:

T'Pol dedi ki...

Akıcı uslubunuzu cok sevdim. Ben de bundan sonra sizi izleyecegim:)

Issız Adam'i gormedim, gormeye de cabalamadim dogrusu. Yazdiklarinizi okuyunca da dogru karar vermisim dedim.

T'Pol