12 Kasım 2008 Çarşamba

Çeşitleme

Geçenlerde tavsiye ettiğim kitaplar, filmler yazımı okuyanlar için haber vereyim dedim: yeni aldığım kitaplardan Buket Uzuner'in "İki Yeşil Susamuru" kitabını bitirdim (bloğumu yazamadığım zamanlarda ne yaptığımı anlamışsınızdır). Valla adı biraz abuk olsa da hatta bu adın verilmesine sebep olan olay da abuk olsa da kitabı beğendim. Artık aşk 70'li yılların kalıplarında yani bir erkek bir kadın arasında sadece kavuşamama üzerine kurulu şekilde yaşanmadığı için (kitap 80'li yıllarda geçse de) şimdiki zamanı da iyi yansıtan bir roman olduğunu düşündüm. Bence kadınların okuması gerekiyor, özellikle boşanma yaşayanların, çocukları olanların, ilişkilerinde kendini sorgulayanların bazı cevaplar bulabileceğini düşünüyorum. En güzel tarafı da şu tespit "bir adamı değerlendirirken önceki ilişkilerini referans alacaksın" yani adam nasıl kadınlarla beraber olmuş anlayacaksın, sonra sana göre mi değil mi değerlendireceksin. Çok farklı iki kadın tipi varsa hayatında bileceksin ki adam bu kadınlardan birini kandırmış, onunla iken aslında olmadığı biri gibi yapmıştır. Değerli bir bilgi!
Neyse kitabı okuyun görün derim, bu arada kitaptaki Mike a bayıldım, çok hoş bir karakter deyip biraz daha merak uyandırayım.
Blog yazımı bu kadar geciktirmeme gelince valla elektrikler kesikti diyemeyeceğim ama öğrenciyim çok ödevim oluyor deyip, bu yaşta eğitim hallerime gülenleri gene güldereceğim. Bitmiyor anasını satayım şu ödev verme halleri. Bir de SPSS gerekliliği çıktı, ne yapıcam bilmiyorum, prensipte korsana karşıyım ama lazım diye eve binlerce dolar verip SPSS mi alıcam bir ders için? Oh Allahım of, yazıcıoğlu pasajı yolları taştan sen çıkarttın beni beni baştan.
Bir başka önemli mesaj dostlara: Dedikodu yapmayın yaptırmayın! Bu da nereden çıktı değil mi? Efendim bendeniz de dahil olmak üzere dedikodu seviyoruz, gönül rahatlığı ile itiraf edelim. Ama dedikodu yapmayın derken ahlaki olarak yapmayın demiyorum, rasyonel olarak yapmayın diyorum. Şunu fark ettim ki sizin çene çalmak maksatlı yaptığınız her dedikodu aleyhinize delil teşkil ediyor. Üstelik ne zaman yaptığınızın önemi yok, çünkü dedikodunun zaman aşımı yok. Beraber dedikodu yaptığınız kişinin kötü niyetli olması da gerekmiyor üstelik. Arkadaşınızın ağzından kaçırması ya da siz dedikodu yaparken hakkında konuştuğunuz kişinin bir anda arkanızda belirmesi olası şeyler. Siz siz olun hakkında konuştuğunuz kişi bir gün söylediklerinizi duyarsa lafınızın arkasında duramayacaksanız asla dedikodusunu yapmayın, hatta biri size yaparsa yaptırmayın siz o kişi hakkında hep iyi konuşun, konuşanı da "ay lütfen öyle deme" falan diye uyarın. Hatta daha da ötesi kötü olmayan, sadece varolanı konuştuğunuz durumlarda bile mümkünse başkaları hakkında yorum yapmayın. Kimseye koz vermeyin, dedikoduyu sizinle yapıp sonra senin için böyle dedi diyebileceğini unutmayın. Kendinizden bahsedin, karşınızdakine hayat nasıl gidiyor diye sorun, eşeleyin bir sohbet konusu çıkar elbet. Dedikodu kolay sohbetin anahtarı olsa da, insanlar kendi haklarından konuşmaktan, kendi sorunlarını eşelemekten kaçmak için başkaları hakkında konuşmak kolay gelse de yapmayın, zoru seçin. Beni soracak olursanız, deniyorum. Bunu düstur edindim, çabalıyorum. Gerçi itiraf edeyim, hiç kimse ile ilgili dedikodu yapmamaya çalışmak insanı zorluyor. Meğer ne çok başkaları hakkında konuşuyormuşuz, bunu hayatından çıkarmaya çalışınca insan iki düşünüp bir konuşuyor vallahi :)
Bir de Mustafa filmi hakkında konuşacağım, malum pek popüler bir tartışma mevzusu ya... Gerçi filmi görmeden önceki konuşmalar saçma oluyor diye kocama bile fikir yumurtlamadım ama ben filme gidesiye kadar konu eskiyecek diye şimdiden bir ön fikir beyanı yapayım. Ben Atatürk'ü lider olarak, bugünkü yaşamımda şükrettiğim şeyleri bana sağlayan adam olarak seviyorum ama tabulaştırmıyorum. İyi bir liderin de insanüstü, her yönüyle kusursuz, idealize edilmiş olması gerektiğine inanmıyorum. Bu sadece bir yanılsamadır, tıpkı birine ilk aşık olduğunuzda sanki o hiç tuvalette osurmuyor, gece horlamıyor, hiç takıntısı yok sanmamız gibi. Edison'u eleştiren var mı? Adam insanlığa neler kazandırmış mesela berbat bir aşık olsa bu bizi ilgilendirir mi? Hayır! Bu da benzer birşey, Atatürk'ü Türkiye'yi yarattığı, bizlere sağladığı hayat şekli için, özgürlük için seviyoruz, gerisi magazin bence. Benim ona olan sevgim ve minnettarlığım başka şeylerle ölçülebilir değil, bu sebeple Mustafa filminde Atatürk'ün anlatılan yönleri pek de ilgimi çekmiyor (belki de filme koşarak gitmeyişimin arkasında bu vardır). Tabi bu arada reklamın iyisi kötüsü olmaz lafı bir kere daha kanıtlanmış oldu, Can Dündar gişede birinci. Hiç sızlanmasın "anlaşılamadım" diye. Yere vuranların bile hayrını gördü bu kez. Neyse yine de izleyeceğim ben de, sinema da olmasa bile DVD'si gecikmez diye düşünüyorum. Kiralayıp seyrederim, o zaman hala ihtiyaç olursa bir şeyler yazarım ama şimdilik ben benim Atatürk'ümle mutluyum. Gerisi boş diyorum.
Yine daldan dala oldu, artık konuları biriktirmesem daha iyi olacak galiba.

1 yorum:

Kadir dedi ki...

Doktora mı yapıyorsunuz ?

Ben de muhasebe ve denetim alanında yüksek lisans yapıyorum. Doktora günlerini de görürüm inşallah ve dahi maşallah :=)