27 Kasım 2008 Perşembe

Kuaför teorisi

Şişmiş gözler ve asık bir suratla kuaförde oturuyorum, 5 dakika önce hışımla girdiğimde istediğim az kahveli neskafeyi yudumluyor ve geçen aya ait bir kadın dergisini karıştırıyorum. Bir yandan da kadınların moralleri bozuk olduğunda vitrin gezerek, dergi karıştırarak ya da kuaföre giderek bunu yendikleri söylentisinin yalan olduğunu düşünüyorum. “Hayır bu kadar yüzeysel değilim” diyorum kendime. Yarım saat önce eşimle, benim 4, onun 3, toplam 7 cümleden oluşan hayli kısa ama sarsıcı şiddetteki kavgamızı edip, gözyaşları ile araba kullanarak randevusunu dünden aldığım röfle işlemi için kuaförüme gelmiştim. Saatlerce kafamda paketlerle oturma ve sürekli kavgamızı ve ilişkimizi düşünme fikri ise şimdiden beni yormuştu. Görünürde tipik bir ebeveyn kavgasıydı, gece uyumayan ve gündüzde “terrible two” denilen döneme yaklaşmış olmasına yorduğumuz ağlama krizleri yaşayan kızımız bizi de tüketmişti. Ama ona kızamayan bizler birbirimize kızıyorduk. Ama derinlerde daha da kızgın ve sandığımızdan daha da yorgunduk. Eşim sürekli çalışmaktan, kendine hiç zaman ayıramamaktan, sonra da geceleri yatağında bile rahat uyuyamamaktan bezmişti. Yorgundu. Ben de yorgundum ama sadece dünden, bugünden değil, gelecekte de kızımın kavgalarımızın baş kahramanı olacağı düşüncesinden yorgundum. Çocukların evlilikleri hem güçlendiren hem de yıpratan şeyler olduğu düşüncesini ise beynimden kovmaya çalışıyordum. Ben dergi karıştırıken düşünceler nehir gibi akıyor. Acaba akşam konuşsak mı? Neden kızımız yüzünden kavga edelim sorunsalını irdelesek mi? Ama zaten yorgun gelecek büyütmesek mi? Hayat böyle mi gidecek? İkinci çocuğa hayır! Zayıflamam lazım. Yeni bir çizme istiyorum, şu elbise harika, bu çanta çok mu pahalıdır.....
Zaman ilerledikçe gözlerimin şişi azalmaya, sinir katsayımda düşmeye başladı, tam evet geçti derken eşimden bir telefon geldi.
-Ne zaman eve döneceksin?
-Niye, ne oldu?
-Ben işe gidiyorum. Kızım çok huysuz, birşeyi var bu çocuğun, fazla yalnız bırakma
-Tamam!
Tamam diyorum çünkü röfle yaptırmaya geldiğimi ve bunun benimkisi gibi bir saç için toplamda 5 saat sürdüğünü ve geçirdiğim 2,5 saati düşersek daha 1,5 saat daha süreceğini söylemem yeni bir gerginlik konusu. Kafamda paketlerle eve gitme kararı almadan önce evi arıyorum, bakıcısı kızımın babası gittikten sonra televizyonda teletubbies seyretmeye daldığını ve babasına mızmızlanmak harici bir sorunu olmadığını söylüyor. Panik yapmaktan vazgeçiyorum. Kuaförüm Yılmaz saçlarımı tamamlarken 2 kahve, kapı önünde soğukta içilen birkaç sigara ve bende olmayan eski sayılardan birkaç kadın dergisi hatmetme sonrası bakımsızlıktan kurtulmuş, sabah ki kavgamı unutmuş bir vaziyette eve yollanıyorum. İtiraf ediyorum ki saçlarımın bakımlı hali beni mutlu ediyor. Evet galiba yüzeyselim. Akşam eşim eve geliyor, tavır koymamaya çalışıyor ama gerçekte de hayli soğuk takılıyorum. Yemeğini yedikten sonra mutfakta bana sarılıyor ve 7 cümlelik kavgamızın sözsüz ateşkesini imzalıyoruz. Belki de bazı şeyleri çok irdelememek iyidir diyorum. Kavganın güzel yanı barışmaktır, kuaför teorisi doğrudur ve yüzeysel takılmak her zaman daha iyi sonuç verir diyerek kapatıyorum.

Hiç yorum yok: