24 Eylül 2008 Çarşamba

Öyle düşünüyorum işte

Eskiden beri ne zaman arabaya binip şehir içi uzun yol yapacak olsam (Anadolu yakasında oturunca Avrupa yakası uzun yol oluyor misal), hoşuma gidecek bir şarkı buluncaya kadar radyo frekanslarında zaplar dururum. Çünkü hiçbir frekans sürekli istediğim gibi çalmaz, CD ler 2 dinlemeden sonra kabak tadı verir (en azından bir süre dinlendirmek gerekir). Ben de zaplar dururum. O günkü ruh halime göre, o an bana hitap edecek bir şarkı bulana kadar devam eder bu. Çok yüksek sesle müzik dinlemem yaşlanınca beni sağırlaştıracağına inanırım. Zaten bağırarak konuşmayı da sevmem, konuşanları da, şarkı söyleyenleri de... Bunlar normal insan davranışları, eee ne var bunda diyeceksin. Ama normal olmayan şudur ki müziğin sesini o gün hangi yaşta olmak istiyorsam ona ayarlarım mesela 25 yaşında mı olmak istiyorum o zaman ses 25'e ayarlanır. Takdir edersiniz ki hergün aynı yaşta hissetmem de pek mümkün olmaz. Eee kadın ruhu otuzlu yaşları da pek kolay kabullenmez. Yani 20'li ses düzeylerinde gezer dururum. Ancak çoook hoşuma giden bir şarkı olursa umursamam kaç yaşına çıktığımı açarım sesi sonuna kadar.
Herkesin böyle tuaf davranışları vardır muhakkak, yok diyen yalan söyler. Ben çevremdekilerden görüyorum en azından. Misal eşim uyumaya çalışırken odada kitap defter, kalem varsa toplar odanın dışına çıkarır. Çok stresli olduğundan uykuya dalmak da zorluk çekiyormuş, bunlar da ona işini hatırlattığından dikkatini dağıtıyormuş. Yahu benim dekorasyon dergimin senin uykuya dalmanla ne ilgisi var diye dalga geçerim ama hepimizin tuaflıkları var işte.
Söz gelimi çocukken çoğu kişi obsesif bozukluklar yaşar, halı kenarlarına basmamak, elektrik düğmelerine belli sayıda basmak, hep aynı adımları atmaya çalışmak falan. Bende de vardı, geçti yıllar önce. Ama o zamanlar tek manyak benim sanırdım. Sonradan biraz psikolojiye giriş falan okuyunca pek yaygın bir çocukluk davranışı olduğunu öğrendim.
Bugün de kimseye söylemeye cesaret edemediğimiz tuaflıklarımızın evlilikte pek gizlenme olasılığı olmadığını, belki de çok aşık olduğumuz kişinin karizmasını tüm evlilik boyunca koruyamamasının bundan kaynaklandığını düşündüm. Tabi eğer gerçek aşk varsa onu tüm davranışları ile kabullenip siz de karşınızdakinin aynı anlayışlı limanına sığınıyorsunuz. Tuaflıkları seviyor, tuaflıklarınızla seviliyorsunuz ve de gerçek yakınlık bu oluyor. Yakınlık problemi çeken, ilişkilerinde dikiş tutturamayan, hatta evlenemeyen insanların temel korkuları belki de budur. Yani biriyle safi yakınlık yaşarlarsa karizmayı çizeceklerinden korkuyor olabilirler. Demem o ki sizin evinizde asla tuvalete girmeyen sevgiliniz aslında okuyacak birşey olmadan tuvalete giremiyor, annesi ile tanıştırmak istemeyen sevgiliniz deli bir anne ile yaşıyor, sizinle tatile gelmek istemiyorsa sırtındaki kıllardan utanıyor olabilir. Ümidinizi kesmeyin.
Pek daldan dala oldu ama bir yere bağladım düşüncelermi sonunda. Bugün radyoda fazla zap yaptım etkisi geçmedi sanırım. Eh benim yakın yakınlık problemim olmadığına göre gidip yatak odasındaki kitapları toplayayım bari.

Hiç yorum yok: