21 Eylül 2008 Pazar

Sezen Aksu

Genç kızlığım Sezen şarkıları dinleyerek geçti. Bugün artık sevmeyenleri bile var (o zamanlar onu sevmeyen ölsündü). Kendi bile insanların onu ilahlaştırmasından rahatsızlık duyduğunu, herkes gibi işini yapan ama iyi yapmaya çalışan biri olduğunu söyleyerek ona dair tabuları yıkmaya çalıştı.. Tüm bunlara rağmen bendeki Sezen klişesi geçmedi. Gençken anlatmak istediğim herşeyi anlatan insan olduğundan mı, yaşlandıkça gençlik anılarına sarılmanın belirtisi olarak mı diye soruyorum kendime. Şimdi laptopumda bir şarkısı çalıyor hangisi söylemem ama dinledikçe anlıyorum ki hala söylediği satırlar beni derinden sarsabiliyor. Bazen benim yaşadığım birşeyi anlatıyor ama hiç yaşamadığım şeylerde bile anlattığı duyguları yüreğimin kenarını bir defterin sayfası gibi kıvırıyor. Hayatı boyunca (ki hayatları 2 ile başlayan yıllara gelmeyen) gençlerin ipodlarına bir tek Sezen şarkısı yüklememeleri beni hala hayrete düşürüp onlara acımama sebep oluyor. Çünkü o şarkıları sevmemek hiç aşık olmamak demek benim için, hiç aşk acısı çekmemek, hayatı hiç algılayamamış olmak demek, hiç birini kaybetmenin verdiği elindekinin kıymetin bilme olgunluğuna erişememek demek. Hayatımın her önemli dönemi onun şahane bir şarkısının eşliği ile geçmiştir. Kasetlerini arşivlediğim tek sanatçı, hiçbir ünlüye, buna yabancılar da dahil, fan olmama snopluğundaki ben onunla sohbet edebilmeyi george coolney ile yemek yemeye tecih edebilirim. Ama derdim imzasını almak ya da onu tanıyorum demek değil. Ona bu şarkıları yazdıran ruhu anlayabilmek, hayata o bilgece bakışı araklayabilmek, aşkı her yaşta böyle yüceltmeyi öğrenebilmek...

Hiç yorum yok: